|  
                                       
                                      I. BÖLÜM  HIRİSTİYANLIKTA ORUÇ
   
                                      Hıristiyanlıkta oruç genelde yılın belirli 
                                      ayı için konmuş bir ibadet biçimi değildir. 
                                      Kiliselerin ibadet takvimlerinde cemaati 
                                      teşvik ve bir hatırlatma olarak oruç dönemleri 
                                      yer almasına karşın imanlılar diledikleri 
                                      zaman oruç tutabilirler. Orucu; kişinin kendini alçaltarak ruhsal 
                                      olanı aramak için yiyecek ve içecek şeylerden 
                                      belirli bir süre uzak durması olarak tanımlamamız 
                                      mümkündür. Oruçta esas olan; kişinin gurunun 
                                      kırılması, günahlılığının farkında olarak 
                                      pişmanlık duyup tövbe etmesidir.
 
 Kişi oruç dönemi boyunca bütün aklı, bütün 
                                      gücü ve bütün kalbiyle Tanrı’yı aramaya 
                                      yönelir. Genelde Kutsal Kitap’ta oruç bahsinin 
                                      geçtiği yerlerde dua, yakarış ve Tanrı’yı 
                                      aramaktan bahsedilir.
 
 Kutsal Kitap oruçtan bahsettiği zaman duaya 
                                      her zamankinden daha fazla vakit ayırmamızı 
                                      bekler. Oruç; yalnızca aç kalarak yine günlük 
                                      işlerimizi aynen yapmaya devam ederek geçirdiğimiz 
                                      dini bir zorunluluk ya da yük değildir.
 Kutsal Kitabın İşaya 58. bölümü Tanrı’nın 
                                      oruç için olan isteği hakkında bize yeterli 
                                      bilgi verir:
 1 Yüksek 
                                      sesle çağır, esirgeme, sesini boru gibi 
                                      yükselt, ve kavmıma günahlarını, ve Yakup 
                                      evine suçlarını bildir. 2Halbuki 
                                      her gün beni arıyorlar, ve yollarımı bilmekten 
                                      hoşlanıyorlar; adalet etmiş ve Allah’ın 
                                      hükümlerini bırakmamış bir millet gibi benden 
                                      doğru hükümler soruyorlar; Allah’a yaklaşmaktan 
                                      hoşlanıyorlar. 3Niçin 
                                      oruç tuttuk da görmiyorsun? Canımızı alçalttık 
                                      da bilmiyorsun? diyorlar. İşte siz orucunuz 
                                      gününde işinizin peşindesiniz, ve bütün 
                                      işçilerinizi sıkıştırırsınız.
 4İşte siz kavga ve 
                                      çekişme için, ve kötülük yumruğu ile vurmak 
                                      için oruç tutuyorsunuz; bugün öyle oruç 
                                      tutmuyorsunuz ki, yüksek yerde sesinizi 
                                      işittiresiniz. 5Benim 
                                      seçtiğim oruç, insanın canını alçaltacağı 
                                      gün, böyle mi olur? Saz gibi başını iğmek, 
                                      ve altına çul ve kül sermek mi? buna mı 
                                      oruç, ve Rabbe makbul gün, diyorsun? 6Kötülük 
                                      zincirlerini açmak, boyunduruk bağlarını 
                                      çözmek, ve ezilmiş olanları hür olarak koyvermek, 
                                      ve her boyunduruğu kırmak, benim seçtiğim 
                                      oruç bu değil mi? 7Kendi 
                                      ekmeğini aç olanla paylaşmak, ve yurtsuz 
                                      düşkünleri kendi evine getirmek, ve çıplağı 
                                      görünce üstünü örtmek, ve kendi etinden 
                                      olandan kaçınmamak değil mi?
 8O zaman ışığın tan 
                                      gibi doğar, ve yaran çabuk et sürer, ve 
                                      senin önünden kendi salahın yürür; Rab’bin 
                                      izzeti dümdarın olur. 9 
                                      O zaman imdada çağıracaksın, ve Rab cevap 
                                      verecek; feryat edeceksin, ve: işte buradayım, 
                                      diyecek.
 Eğer boyunduruğu, parmak uzatmağı, ve fesat 
                                      söylemeği ortanızdan kaldırırsan; 10ve 
                                      canının çektiği şeyi aç olana verirsen, 
                                      ve alçaltılmış canı doyurursan; o zaman 
                                      karanlık içinde ışığın doğacak, ve koyu 
                                      karanlığın öğle vakti gibi olacak; 11ve 
                                      daima Rab sana yol gösterecek, ve kurak 
                                      yerlerde senin canını doyuracak, ve kemiklerini 
                                      kuvvetlendirecek; ve sulanmış bir bahçe 
                                      gibi, ve suları yalancı olmayan bir kaynak 
                                      gibi olacaksın 12Ve 
                                      senden çıkacak olanlar eski harebeleri bina 
                                      edecekler; çok nesillerin temellerini dikeceksin; 
                                      ve sana: Gedik kapatan, Memlekette oturulsun 
                                      diye yolları eski haline koyan, denilecek.
  
                                       
                                      13Mukaddes günümde 
                                      dilediğini yaparak Sebt gününü ayak altına 
                                      almazsan; ve Sebt gününe ferah gün, Rabbin 
                                      mukaddes gününe izzetli gün dersen; ve kendi 
                                      yollarında yürümeyerek, kendi zevkini bulmayarak, 
                                      ve kendi sözlerini söylemiyerek o güne izzet 
                                      verirsen; 14 o zaman 
                                      zevkini Rabde bulursun; ve seni dünyanın 
                                      yüksek yerleri üzerine bindiririm; ve atan 
                                      Yakubun mirasını sana yediririm; çünkü Rabbin 
                                      ağzı söyledi. Birinci 
                                      ayete baktığımız zaman Tanrı, kendi halkının 
                                      günah ve suçlarını bilmesini istiyor. Dindar 
                                      bir şekilde Kutsal Yasanın gereklerini yerine 
                                      getiren, oruç tutan ama yürekte hiçbir değişim 
                                      yaşamayan, kendi günahlarının farkında olamayan, 
                                      kendinde değişmesi gerekenleri fark etmeyen 
                                      bir halk Tanrı’yı hoşnut edemiyordu.
 
 Demek 
                                      ki orucun tanımını yaparken kendi günah 
                                      ve hatalarının farkında olmak diyebiliriz. 
                                      Halkın ruhen yüreklerinde isyan ve itaatsizlik 
                                      vardı. Orucu bir askeri kural gibi yerine 
                                      getiriyorlardı. Böylece yürekten kaynaklanan 
                                      kötü düşünceler onları oruca rağmen kirli 
                                      tutmaktaydı. Aç kalmak dışında dünyasal 
                                      alışkanlıklarının ve tutkularının onları 
                                      yönlendirdiği her şeyi yapıyorlardı. 2-3 
                                      ayetlerine baktığımız zaman sözde tuttukları 
                                      bu oruç ile kendilerini doğru görmeye başlıyor, 
                                      Tanrı’ya bu neden böyle oldu, neden benim 
                                      başıma şu iş geldi gibi sorularla adeta 
                                      hesap sormaktaydılar. Bu gurur ile ‘Niçin 
                                      oruç tuttuk da görmüyorsun? Canımızı alçalttık 
                                      da bilmiyorsun?’ diyecek kadar Tanrı’ya 
                                      karşı küstah bir tavır takınmışlardı.
 
 Sanki Tanrı onların oruç tutmasına muhtaçmış 
                                      gibi Tanrı’dan bir karşılık vermesini bekliyorlardı. 
                                      Kendileri yaptıkları bu işin karşılığında 
                                      Tanrı’nın onlara bir şeyler verme zorunluluğu 
                                      varmışçasına Tanrı’dan hesap soruyorlardı. 
                                      Oysa Tanrı bizlerin oruç tutmasına ihtiyaç 
                                      duymuyor. Oruç bizim içindir, orucu Tanrı 
                                      için değil öncelikle kendimiz için tutuyoruz. 
                                      Çünkü değişmesi gereken bizizdir, Tanrı 
                                      değil. Değişmesi gereken bizim hayatımızdır, 
                                      değişmesi gereken bizim yüreğimizdir. Bizler 
                                      oruç tutunca Tanrı bir şeyler kazanmış olmuyor 
                                      ki, tutmadığımız zamanlarda Tanrı bir şeyler 
                                      kaybetmiş olsun. Demek ki, oruçta diğer 
                                      bir esas ise; gururumuzu farketmek ve 
                                      bunun kırılmasına çalışmaktır. Ayetimiz 
                                      ‘orucunuz gününde işinizin peşindesiniz, 
                                      ve bütün işçilerinizi sıkıştırırsınız’ 
                                      demektedir. Oruç tutarken kavga eden, çekişen, 
                                      ve işçilerini sıkıştıran, kötülük ve hile 
                                      yollarından ayrılmayan insanlar kendi suçlarını 
                                      göremiyorlardı.
 
                        
                        Görüyoruz ki, oruç ile farkına varmamız gereken diğer 
                        bir nokta ise; ailemizin, kültürümün, 
                        alışkanlıklarımızın ve yetişme tarzımızın bizi 
                        yönlerdirdiği yanlış insani ilişkilerin farkına 
                        varmamız, tövbe ve pişmanlıkla değişmeğe çalışmamızdır.
                         
                        Demek ki, oruçta Tanrı ile 
                        düzeyli bir ilişki hedeflenirken, dünyaya karşı da 
                        insani yaklaşımlarımızın olumlu bir yönde değişmesi söz 
                        konusu olmalıdır. Kutsal Yazı 4. ayette oruç hakkında ‘kavga 
                        ve çekişme için, ve kötülük yumruğu ile vurmak için oruç 
                        tutuyorsunuz’ derken, 9b ayetinde ‘parmak 
                        uzatmağı, ve fesat söylemeği ortanızdan kaldırırsan’ 
                        ifadeleri ile oruç tuttuğumuz için tutmayanları 
                        suçlamak, ve ‘işte şu oruç tutmayanlar var ya’ 
                        diye ayrım yapmamızı yasaklar. Halbuki hemen her sene 
                        oruç tutanlar ile tutmayanlar arasında bir kavga ve 
                        çekişme olmaktadır. Doğrusu bu tatsız olayların sebebi 
                        oruç tutan insan ise vay o kişinin haline. Tanrımız 
                        bizlere oruçlu olmayanlara karşı bir tavır sergileme 
                        hakkı vermemektedir. Oruçta hedeflenen şey yalnızca 
                        kavga ve çekişmelerden uzaklaşmak değildir. Ayrıca 
                        ailemizde, arkadaş ve akraba çevremizde dargın olduğumuz 
                        kimselerle, bize dargın olan kimselerle barış yapma 
                        yolunda samimi girişimlerde bulunmamız gerekmektedir. 
                        Dargın olan kimselerin barışmasına arabuluculuk yapmak 
                        için kolları sıvamak orucumuzun bir parçası olmalıdır. 
                        5. ayette Tanrı, hem oruç tutuğumuzu herkese ilan eden 
                        davranışların sergilenmesine, hem de sahte 
                        alçakgönüllülük gösterilerine orucu alet etmemize 
                        karşıdır. Diğer yandan oruç gününü canın alçaltıldığı 
                        gün olarak niteler. Kişi gururdan tövbe edip, bir 
                        günahkar olduğunu kabul etmeli, alçakgönüllülüğü 
                        öğrenmeye ve yaşamaya çalışmalıdır.  6. 
                                      ayette emriniz altında çalışan kişilere 
                                      karşı olan tutum ve davranışlarınıza dikkat 
                                      çekilmektedir. Yetkimiz altında çalışan 
                                      işçilere ya da yönetimimiz altındaki memur 
                                      ve müdürlere karşı olan davranışlarımız 
                                      acaba Tanrı’yı hoşnut ediyor mu? Aynı zamanda 
                                      sizin yetkiniz altında olan ev halkı ve 
                                      evde çalışan insanlarla olan diyaloğunuz 
                                      nasıl? Komşularınızla olan ilişkiniz ne 
                                      durumda? Tanrı oruç zamanında bunları da 
                                      gözden geçirmenizi istemektedir. Eğer bir 
                                      kişi emri altında çalışan kişinin haklarına 
                                      saygı duymuyorsa, onların maaşlarını düşük 
                                      ödüyorsa, sigortasını ödemiyorsa, düşük 
                                      ücret için küçük yaşta çocukları çalıştırıyorsa, 
                                      fakirlere, ihtiyaç içinde olan kimselere 
                                      karşı merhamet etmiyorsa, Tanrı bu kişinin 
                                      tuttuğu oruçla da ilgilenmiyor. 
 Yine komşumuzun hakkı bize geçmişse ve yaptığımız 
                                      bu yanlışlıkları düzeltme yolunda yüreğimizde 
                                      bir pişmanlık oluşmamışsa, yetkimiz altındaki 
                                      insanların bize geçen hakları konusunda 
                                      Kutsal Kitaba uygun ahlaki bir tavır sergileme 
                                      prensibi geliştirmek için bir adım atmamışsak, 
                                      Tanrı tuttuğumuz bu oruçtan memnun değildir.
 
 Komşumuzun, işçilerimizin, emrimiz ya da 
                                      yetkimiz altında çalışan kişilerin, ailemizde 
                                      ve akrabalarımızdaki kişilerin şahsına karşı 
                                      takınmış olduğumuz kaba davranışlardan dönmemişsek; 
                                      orucumuzdan beklenilen gerekli maneviyatı 
                                      alamamışız demektir.
 Onlara 
                                      karşı olan kötü söz ve davranışlardan vazgeçmek 
                                      (Kötülük zincirlerini açmak, boyunduruk 
                                      bağlarını çözmek), 
                                      sözle ya da zorlayarak yaptırdığımız işlerle 
                                      sanki bize karşı mecburlarmış gibi insanlardan 
                                      daha fazla şeyler isteyerek esir gibi gördüğümüz 
                                      insanlardan özür dileyip onların gönlünü 
                                      almak, onlara da kendimize yapılmasını istediğimiz 
                                      şekilde davranarak (ezilmiş olanları 
                                      hür olarak koyvermek, ve her boyunduruğu 
                                      kırmak ) 
                                      hayatımızı değiştirmeye karar vermemiz orucun 
                                      kendisidir.
 Ayrıca 
                                      içinde bulunduğumuz ruhsal savaşta bütün 
                                      bunları başarabilmek ve galip gelebilmek 
                                      için oruç bize destek olacaktır. Şeytanın 
                                      oyunlarına düşmemek ve tuzaklarını kırmak 
                                      için duamızın yanında oruç bize büyük bir 
                                      destek olacaktır. Tanrı halkı kendini alçaltıp 
                                      oruç ve dua ile Tanrı’nın önünde yürümeye 
                                      çalıştığı zaman her boyunduruğu kıracak 
                                      ve her bağı çözecektir. Ölüm diyarının kapıları 
                                      bile Tanrı halkının sahip olduğu yetkiye 
                                      direnmeyecektir. Tanrı halkı Kurtarıcı Tanrısını 
                                      hoşnut eden dua ve oruçla yeryüzünde bağladığı 
                                      her lanet ve kötülük göklerde bağlanmış 
                                      olacak, yeryüzünde çözdüğü her bereket göklerde 
                                      de çözülecektir.
 
 7 
                                      Ayette Tanrı’nın bizden acıyan bir yürek 
                                      ile kendi yiyeceğini, giyeceğini başkaları 
                                      ile paylaşan biri olmamızı istediğini görüyoruz. 
                                      Yani Tanrı, tıkabasa karnımızı doyurduktan 
                                      sonra tekrar yiyeceğimiz zamana kadar yiyeceklerimizi 
                                      saklayıp bir süre için aç kalmamızla hoşnut 
                                      olmuyor. Tanrı elindeki yiyeceği aç olanla 
                                      paylaştığı için aç kalan bir insan görmek 
                                      istiyor. Yani oruç bir açlık ve susuzluk 
                                      döneminden çok, bir paylaşma ve insanlarla 
                                      kucaklaşma dönemi olmaktadır. Diğer yandan 
                                      insanlara yardım yaparken ırk veya din ayrımı 
                                      yapmamalıyız. Yani oruç: ezilmiş, toplum 
                                      dışına itilmiş insanları hor görmemek, farklı 
                                      millet ve ırkları sevebilmeyi öğrenme gayretidir.
 Bizim ruhsal gıdamız olan İncil’i başkalarıyla 
                                      paylaşıyor muyuz? İncil yanlızca Hıristiyanlar 
                                      için değil, bu dünya içindir. İman edenler 
                                      için özel bir vahiydir. İman etmeyenler 
                                      için genel vahyin yanında Tanrı’yı ve ahlaki 
                                      standartları öğreten, günah ve cezayı, Tanrı 
                                      korkusu ve yargıyı öğreten bir kitaptır. 
                                      Bu ruhsal yiyeceği hep kendimize mi saklıyoruz 
                                      yoksa paylaşıyor muyuz? Kendi ailemiz, ve 
                                      kendi kilisemiz dışında bulunan insanların 
                                      da İncil’e ihtiyaçları olduğunu görebiliyor 
                                      muyuz? Gerek ruhsal gıda gerek se fiziksel 
                                      gıda olsun bunları paylaşmak sevgi ve merhamet 
                                      gerektiren şeylerdir.
 Henüz 
                                      İsa Mesih’in yüreğini tam olarak anlayamamışsak 
                                      bunları yaşamamız oldukça zordur. 
                                      Luka 10:25-37 ayetlerinde sonsuz yaşamı 
                                      alacak kişinin nitelikleri anlatılırken 
                                      iyi komşuluk ilişkilerine dikkat çekilir. 
                                      Buradaki iyi komşu yaralı insanı görünce 
                                      yüreği sızlayan (33.ayet) ve acıyıp merhamet 
                                      eden (37.ayet) olarak tanımlanır.
 
 Neticede iyi komşu ekmeğini, İncilini, imkanlarını 
                                      tanımadığı kimseler için bile paylaşan kişidir. 
                                      Bunu yaparken motivasyonu hümanizm değildir, 
                                      iyi işler yapma görevi değildir. Fakat ‘çok 
                                      acıyan ve lütfeden, geç öfkelenen ve inayeti 
                                      ve hakikati çok olan’ Tanrı’nın yüreğidir.
 
 Diğer yandan ‘Kendi etinden olandan kaçınmamak’ 
                                      sözleri başta kendi anne ve babamıza karşı 
                                      sorumluluklarını ihmal edenlerimizi ihtar 
                                      etmektedir. Onların yaşlılıklarını iyi geçirmelerine 
                                      yardımcı oluyor muyuz? Onların yaşlılığından 
                                      kaynaklanan sözlerini, davranışlarını ve 
                                      isteklerini saygı ve anlayışla karşılıyor 
                                      muyuz? Ailemizdeki yaşlılar bizim varlığımız 
                                      için şikayette mi yoksa şükür mü ediyor? 
                                      Kendi eşimize ve çocuklarımıza olan davranışlarımız 
                                      başkalarına açıklanmış olsaydı acaba bizi 
                                      utandırırmıydı? Onlara yeterli vakit ayırıyor 
                                      muyuz? Yoksa bizde çağımızın meşgül olma 
                                      hastalığının esiri miyiz? Plan, program 
                                      ve randevularımızla olan meşguliyetimiz 
                                      ailemizle vakit geçirmemize bir engel teşkil 
                                      eder halde mi?
 İşimiz ve diğer meşguliyetimiz bizim için 
                                      bir din haline gelmemeli. Bu yanlızca dış 
                                      dünya için değil kilise için de bir problemdir. 
                                      Kişiler sürekli plan ve projelerle uğraşmaktan, 
                                      sürekli ‘Tanrı için bir şeyler yapıyor 
                                      olmaktan’ o kadar çok meşguldür ki Tanrı 
                                      ile vakit geçirmeye, O’nu dinlemeye çalışmaya, 
                                      dua etmeye bile vakit yoktur. Bu durumda 
                                      oruç: Tanrı için bir şeyler yapmaktan 
                                      önce ‘Tanrı ile birlikte bir şeyler yapma’ 
                                      girişimimizin ilk adımıdır.
 İnsanlar arasında ayrım yapmamak, insanlığı 
                                      sevgiyle kucaklamaya çalışmak Tanrı’nın 
                                      beğenisini kazanmış bir oruçtur.
 
 8. ayette ‘O zaman ışığın tan gibi doğar, 
                                      ve yaran çabuk et sürer, ve senin önünden 
                                      kendi salahın yürür; Rabbin izzeti dümdarın 
                                      olur’ sözleri Tanrı’nın isteğine uygun 
                                      tutulan orucun bir başka bereketine dikkatimizi 
                                      çeker. İsa Mesih dağda görünümü değişip 
                                      nasıl yüceliğini gösterdiyse, 
                                      Tanrı da kilisesinin dünyada öyle parlamasını 
                                      istemektedir.
 
 Tanrı’nın isteğine göre tuttuğumuz oruç 
                                      ile hatalarımız, eksikliklerimiz, zayıf 
                                      yönlerimiz günahın açtığı bir yara olarak 
                                      çabuk et sürecek, iyileşecektir. 
                                      İnsanların önünde yaptığımız iyi işler ve 
                                      imanlı yaşayışımız Tanrı’nın bizde nasıl 
                                      çalıştığını gösteren bir işaret olacaktır. 
                                      9a ayetinde yazıldığı üzere, işte o zaman 
                                      Kurtarıcı Tanrımızın merhametli eli yardım 
                                      için bize uzanacak ve yolumumuzu açacaktır. 
                                      Her durumda iyilik için etkin olan Kutsal 
                                      merhamet Tanrı’sının kendisini imdada çağıran 
                                      halkına cevap vermek ve yardım etmek için 
                                      olan istekliliği burada dikkatimizi çekmektedir.
 ‘Canının çektiği şeyi aç olana verirsen’ 
                                      diye yazan 10a ayeti ile karşımızdaki kişiyi 
                                      kendimiz gibi görerek yardımda bulunmamız 
                                      ve sevgi göstermemiz istenmektedir. Yardımda 
                                      bulunurken karşımızdaki kişiyi tanımıyor 
                                      olsak bile o kişiye soframızdan arta kalmış 
                                      olanı değil, ya da sevmediğimiz bir yiyecegi 
                                      değil, en çok sevdiğimiz şeyi ve canımızın 
                                      o gün en çok çektiği yiyeceği verebilen 
                                      bir yürek oluşması esastır aynı zamanda.
 Bu durumda oruç; öncelikle ruhsal anlamda 
                                      yenilenmeye olan ihtiyacımızı Rabbin önüne 
                                      getirerek yiyecek, içecek ve dünyasal işlerden 
                                      bir süre için kendimizi alıkoymak demek 
                                      olmaktadır. İşte bundan sonra Tanrı’nın 
                                      isteğine göre tutulan bu orucun bereketlerini 
                                      görmekteyiz:
 
 10b ayetine baktığımız zaman Tanrı’nın isteğine 
                                      uygun tutulan oruç ile hayatımızda Rab’bin 
                                      ışığı olacak, Tanrısal aydınlanışı daha 
                                      iyi bir şekilde göreceğiz ve sıkıntı zamanlarında 
                                      Tanrı’nın kutsayan eli üzerimizde olacaktır.
 Rab hayatımızın karanlık ve zor dönemlerinde 
                                      bizi feraha çıkaracaktır. 11 ayette Rab’bin, 
                                      hayatın her alanında bize rehberlik edececeği 
                                      hatırlatılır  (daima 
                                      Rab sana yol gösterecek, 
                                      yaşamdan zevk alacaksın ve ihtiyacın olan 
                                      yerde Rab senin yanında olacak (ve kurak 
                                      yerlerde senin canını doyuracak), canına 
                                      sağlık verecek (kemiklerini kuvvetlendirecek), 
                                      hayatında Kutsal Ruh’un meyveleri olacak, 
                                      ürün veren semereli bir yaşamın olacak (sulanmış 
                                      bir bahçe gibi- kurak bir bahçe gibi 
                                      değil-), Hayatının günleri boyunca tatmimkar 
                                      bir yaşam süreceksin. Senin tanıklığını, 
                                      ev ve iş hayatını, düşünceni Rab o sonsuz 
                                      sevgisiyle bereketleyecek (ve suları 
                                      yalancı olmayan bir kaynak gibi olacaksın). 
                                      Tıpkı iman atamız İbrahime yaptığı gibi 
                                      (12. ayet), Tanrı yalnızca seni değil, senin 
                                      zürriyetini de bereketleyecek (Ve senden 
                                      çıkacak olanlar eski harebeleri bina edecekler; 
                                      çok nesillerin temellerini dikeceksin; ve 
                                      sana: Gedik kapatan, Memlekette oturulsun 
                                      diye yolları eski haline koyan, denilecek.).
 Kutsal Yazı Rab’be ayırılmış günleri (yanlızca 
                                      oruç zamanı değil) gerçekten Rab’be ayırmamızı 
                                      ve o günde Allahımızın yüzünü aramamızı 
                                      istemektedir (13. ayet), (Mukaddes günümde 
                                      dilediğini yaparak Sebt gününü ayak altına 
                                      almazsan; ve Sebt gününe ferah gün, Rabbin 
                                      mukaddes gününe izzetli gün dersen). 
                                      Rab’be ayrılmış olan günlerde dünyasal işlerden 
                                      zamanında vakit ayırıp, kendi işlerimizden 
                                      dinlenip, emrimizde çalışanların da dinlemesini 
                                      sağlamalıyız.
 
 Rab’be ait günlerde Rab’bin sözü için vakit 
                                      ayırıp, O’na izzet ve görkem sunarak geçirmemiz 
                                      gerekmektedir. Rab’be ait günleri gezip 
                                      eğlenmek için değil ama (ve kendi yollarında 
                                      yürümiyerek, kendi zevkini bulmayarak, ve 
                                      kendi sözlerini söylemiyerek o güne izzet 
                                      verirsen) Rab’be ait olanı Rab’be ödemek 
                                      için yaşamalıyız. Kuşkusuz bütün bunları 
                                      yapan ve yaşayan kişi Rab’bin esenliğini 
                                      tadacaktır (14. ayet).
 
 O 
                                      zaman Davut’un “sözün süzme gümeç balından 
                                      tatlıdır” 
                                      dediği zaman yaşadığı o lezzeti tatmak bizlere 
                                      de nasip olacaktır (o zaman zevkini Rabde 
                                      bulursun).
 
 Tanrı bize bu ayetlerde ayrıca, kazandığımız 
                                      bu ruhani zenginliğe ek olarak dünyasal 
                                      zenginlik te vaat etmektedir (ve seni 
                                      dünyanın yüksek yerleri üzerine bindiririm; 
                                      ve atan Yakubun mirasını sana yediririm). 
                                      Peygamber İşaya burada Rab’bin sözüne hizmet 
                                      eden biri olarak buradaki emirlerin, yasakların, 
                                      bereketlerin ve dolayısyla övgünün Rab’be 
                                      ait olduğunu hatırlatarak  ‘çünkü Rabbin 
                                      ağzı söyledi’ diyerek son sözü söyler.
 Yani oruç; günahlarımızı, suçlarımızı 
                                      farketmek ve gururumuzun  kırılması 
                                      için, alçakgönüllü olmayı öğrenmek ve tövbe 
                                      etmek için, Tanrı’yla daha derin ve anlamlı 
                                      bir ilişki kurabilmek için, Tanrı’nın hayatımız 
                                      için olan planını daha iyi bir şekilde anlamak 
                                      için, bedensel ve maddesel şeylerden bir 
                                      süre için uzaklaşarak yaptığımız, Kutsal 
                                      Kitap okuma, dua ve yakarışla birlikte sürdürdüğümüz, 
                                      bir ibadet biçimidir.
 
                        II.BÖLÜM
                        
                        MESİH MERKEZLİ ORUÇ  Kendi 
                                      isteği ile birşeyler yapmayı sevmeyen insanoğlu 
                                      oruç denince kendisini mecbur edecek bir 
                                      takım şartlar aramaktadır. Bu yüzden oruç 
                                      denince hemen sorulan sorulardan bir tanesi; 
                                      orucun ne zaman tutlacağıdır. Oruç kaç gün 
                                      tutulacak yada kaç gün tutulmalıdır, nasıl 
                                      tutulacak, orucu ne bozar ya da neler bozmaz 
                                      soruları ile insanoğlu hemen kendisine kurallar 
                                      ve şartlar aramaya meyillidir. 
 Ancak Kutsal Kitap bize bu konuda bir cevap 
                                      vermez. Bizlerin bu türden tutum ve anlayışımız 
                                      oruçta hedeflenen ruhaniyeti engellemekten 
                                      başka bir işe yaramaz. Zaten İşaya 58. bölümündeki 
                                      ayetlerin özüne baktığımız zaman oruçtaki 
                                      hedefin bu sorular olmadığını görüyoruz.
 
 İşaya 58. bölüm üzerinde düşündüğümüz I. 
                                      Bölüme baktığımızda oruçta hedefin günah 
                                      ve hatalarımızı farketmek, gurur ve günahımızın 
                                      farkında olmak ve bunun kırılmasına çalışmak, 
                                      yanlış insani ilişkilerimizi düzeltmek, 
                                      insanlık ailersinin tüm fertlerini sevmeye 
                                      çalışmak olduğunu görmüştürk.
 İncil’de, İsa Mesih’in de öğretişinin bu 
                                      yönde olduğunu görüyoruz. Şimdi İncil’in 
                                      bu konudaki ayetlerine bakalım.
 
 Luka 18.9-14 ayetler :
 “Biri Ferisi,öbürü vergi 
                                      görevlisi iki kişi dua etmek üzere tapınağa 
                                      çıkmış. Ferisi ayakta dikilip kendi kendine 
                                      şöyle dua etmiş: ‘Tanrım, diğer insanlar 
                                      gibi soyguncu, hak yiyici ve zina edici 
                                      olmadığım için, hatta şu vergi görevlisi 
                                      gibi olmadığım için sana şükrederim. Haftada 
                                      iki gün oruç tutuyor, bütün kazancımın ondalığını 
                                      veriyorum.’ Vergi görevlisi ise uzakta durmuş, 
                                      gözlerini göğe doğru kaldırmak bile istemiyor, 
                                      ancak göğsünü döverek, ‘Tanrım, ben günahkara 
                                      merhamet et’ diyormuş. “Size şunu söyleyeyim, 
                                      Ferisiden çok bu adam aklanmış olarak evine 
                                      dönmüş. Çünkü kendini yücelten herkes alçaltılacak, 
                                      kendini alçaltan ise yüceltilecektir.”
 
 Buradaki Ferisi yaptığı işlere 
                                      güvenerek gurura kapılan ve başkalarını 
                                      küçük görerek kendini yücelten bir kişidir. 
                                      Ferisi başkalarının günahlarını görmeye 
                                      odaklanmış olduğundan kendi günahının farkında 
                                      değildir. Bu kişide bir alçakgönüllülük, 
                                      tövbe ve pişmanlık görmüyoruz. Vergi görevlisinin 
                                      merhamet dileyen ruh hali onda gözükmüyor. 
                                      İşte bu yüzden  aklanan kişi pişmanlık 
                                      duyan günahkar olmuştur.
 
 İsa Mesih’in bizlere anlattığı bu örneğe 
                                      dikkat ettiğimizde orucumuz Mesih merkezli 
                                      olacaktır. Yani oruç Tanrı’yı hoşnut eden 
                                      bir oruç olacaktır. Luka 18. bölümde gördüğümüz 
                                      Ferisi örneğinin İşaya 58. bölümde oruç 
                                      tuttuğu halde ‘parmak uzatan’ ve 
                                      ‘fesat söyleyen’ kişi ile aynı tavır 
                                      sergileyenler olduğunu görüyoruz. Tutulan 
                                      bir oruç Mesih Merkezli ise vergi görevlisi 
                                      örneğinde olduğu gibi Tanrı’nın beğenisini 
                                      ve onayını kazanır.
 
 Orucumuz yaşadığımız dünyaya İsa Mesih’i 
                                      ilan etmelidir.
 
 Gündelik hayatta karşılaştığımız her sorunda 
                                      İsa Mesih’in merhamet yüreğine uygun bir 
                                      davranışı sergilemek, O’nun sözlerini hayatımızın 
                                      vazgeçilmez bir parçası haline getirmeye 
                                      çalışmak orucumuzu Mesih Merkezli bir oruç 
                                      yapacaktır. Oruç boyunca İsa Mesih’in iradesini 
                                      hayatımızda görünür kılmak, Kutsal Kitabı 
                                      yaşamımız ve sözlerimizle yansıtmaya çalışmak 
                                      gayreti orucumuzu Mesih Merkezli bir oruç 
                                      yapacaktır.
 
 Kutsal Yazılar İsa Mesih’i işaret ettiği 
                                      gibi orucumuzda İsa Mesih’i işaret etmelidir. 
                                      Oruç süresince düzeltmeye çalıştığımız sözleriniz 
                                      ve davranışlarımızla İsa Mesih’in öğretişleriyle 
                                      çelişmeyen bir davranış ve söz bütünlüğüne 
                                      olabildiği orada sahip olmak oruçtan sonraki 
                                      dönemde hayatımızı daha bir yenilenmiş hale 
                                      getirecektir.
 
 İsa Mesih’in oruç hakkındaki diğer bir çarpıcı 
                                      öğretisi ise dağdaki vaazında görülür.
 
 Matta 6.16-18 ayetler:
 “Oruç tuttuğunuz zaman, iki 
                                      yüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç 
                                      tuttuklarını belli etmek için kendilerine 
                                      perişan bir görünüm veririler. Siz oruç 
                                      tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü 
                                      yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide 
                                      olan Babanıza oruçlu görünesiniz. Gizlilik 
                                      içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.”
 
 İsa Mesih’in verdiği bu örnekte başkalarına 
                                      oruç tuttuğunu belli eden, bir anlamda elalem 
                                      ne der korkusu ya da insanların övgüsü için 
                                      tutulan orucun Tanrısal bir değeri olmadığını 
                                      görüyoruz.
 
 İsa Mesih’in oruç öğretişi, orucu ne zaman 
                                      tutacağız, nasıl tutacağız, ne kadar zaman 
                                      tutacağız? gibi sorulardan uzaktır. İsa 
                                      Mesih oruçtan bahsederken rakamlarla ve 
                                      kurallarla ilgilenmiyor, O’nun dikkat ettiği 
                                      nokta tutulan orucun ruhaniyetidir.
 
 Bu ayette ‘Oruç tuttuğunuz zaman’ 
                                      ifadesi sık sık sorulan ‘Hıristiyanlıkta 
                                      oruç var mı?’ sorusuna yeterli bir cevap 
                                      olmaktadır. İncil’e göre oruç, bir Hıristiyanın 
                                      Kutsal Kitap okumak, dua etmek, kilise faaliyetlerine 
                                      katılmak gibi ruhsal solunum faaliyetlerinden 
                                      biridir.
 
 İncil, yılın şu ayında, şu şartlarda, şu 
                                      kadar oruç tutun diye bir öğretiş vermez. 
                                      İncil’in bahsettiği yürekten inanmış kişi 
                                      zaten oruç tutmaktadır. Orucu yanlızca senenin 
                                      bazı aylarına bölerek toplumsal bir zorunluluk, 
                                      bir yarış gibi düşünmek, ya da tutulmadığı 
                                      zaman bazı cezai yaptırımları öne sürerek 
                                      uygulatmaya çalışmak İncil’in oruç anlayışında 
                                      yoktur. Tanrı, bizlerin O’nunla olan ilişkimizde 
                                      özgür olmamızı ister.
 
 Yukarıdaki ayetlere ek olarak bir diğer 
                                      ayette ise oruç tutmanın gerekliliği açıkca 
                                      vurgulanmıştır.
 
 Matta 9:14-15:
 Bu arada Yahya’nın öğürencileri 
                                      gelip İsa’ya, “Biz ve Ferisiler oruç tutuyoruz 
                                      da, senin öğrencilerin niçin tutmuyor?” 
                                      diye sordular. İsa şöyle karşılık verdi: 
                                      “Güvey hala aralarındayhen, davetliler yas 
                                      tutar mı hiç? Ama güveyin aralarında alınacağı 
                                      günler gelecek, işte o zaman oruç tutacaklar”
 
 İsa Mesih burada öğrencilerinden bahsederken 
                                      ‘işte o zaman oruç tutacaklar’ ifadesi 
                                      ile bir imanlının oruç tutması gerekliliğine 
                                      yeterince cevap vermiştir. Evet, güvey göğe 
                                      alınıp yüceltilmiştir. Şimdi O’nun görkem 
                                      içinde dönüşünü bekleyen kilise oruç tutmalıdır.
 
 Çünkü Eski Ahit döneminde oruç tutan Tanrı 
                                      halkının karşılaştığı problemler ve sorunlar 
                                      bugün de bizler için geçerlidir.
 
                        
                        Orucu Ne Zaman Tutmalıyız ? :
 2.yüzyıldaki ‘Didake’ öğreti kitabında o 
                        dönem Mesih İnanlılarına çarşamba ve cuma günü oruç 
                        tutmaları öğretilmekteydi. Bu dualı bir oruçtu. Bazen bu 
                        oruç cumartesi günü de devam ederdi. İkinci yüzyıldaki 
                        kiliselerin Diriliş Bayramından önce (Paskalya) oruç 
                        tuttukları bilinmektedir.
 
 4.yüzyılda ‘Quadragesima’ adıyla kırk günlük oruç 
                        tutulduğu bilinmektedir. Bazı yerlerde yeni imanlılar bu 
                        kırk günlük sürede vaftize hazırlanırlardı. Bazı 
                        kiliseler bu süreye bir hafta daha ilave ederek Diriliş 
                        Bayrımı (Paskalya) öncesinde 7 hafta oruç tuttular.
 
                        
                        J.Calvin Oruç :Hakkındaki Öğretişi: 
                        Calvin; Kutsal Yasa ve 
                        Peygamberlerin örneğini izleyen Müjde Elçilerinin 
                        günlerinden beri kilisenin tuttuğu oruç ‘yararlı bir 
                        displindir’ diye yazmıştır. Ayrıca:
 a) ‘Hiç oruç tutmamak batıl inanca bağlı oruç tutmaktan 
                        daha iyidir.’ demiştir.
 
 b) Oruç kişisel amaçlı olarak bedenin kötü işlerini 
                        Ruh’la öldürmek için etkindir (Rom 8.13)
 
 c) Tanrı halkının dua etmeye ve Tanrı sözü üzerinde 
                        derin düşünmeye hazırlanması için hem kişisel hem de 
                        topluluk olarak birlikte oruç tutması tavsiye edilir.
 
 d) Kilise çobanları yaşanılan zamanın ihtiyacına göre 
                        oruçlu dua için cemaati toplamaya mecburdurlar. Kutsal 
                        Kitap bu toplantıların zaman ve şeklini emretmeyip 
                        kilisenin muhakemesine bırakmıştır. Oruç sebepleri:
 
 Dini ihtilaf tartışılacağı zaman, önderler seçileceği 
                        zaman, önemli kararlar verilmeden önce, salgın, 
                        hastalık, kıtlık, savaş v.s. krizler olabilir.
 
 e) Dirirliş Bayramından önce tutulan orucu 
                        putlaştırmamak gerekir. Çünkü Musa, İlya ve Mesih’in 
                        kırk günlük oruçları Paskalya için örnek gösterilemez.
 
                        J.Calvin’in 
                        oruç öğretisinin batıl inançlar konusundaki 
                        hatırlatmasını gözönüne alaraktan, bu durumda orucu 
                        batıl inançları reddetme ve onlardan uzaklaşma gayreti 
                        olarak tanımlamamız yada bunları oruçtaki hedeflerden 
                        biri olarak görmekemiz esas olacaktır. Tanrı önünde 
                        yürüyen bir kişinin hayatında olmaması gereken batıl 
                        inançların üzerimizdeki etkisini ve yaptırımını 
                        reddetmemiz bunu çevremize böyle tanıtmamız 
                        gerekmektedir. 
 Kişi oruç 
                        tutarak sevap kazanamaz. Oruç tutarken orucun amacını 
                        hatırımızda tutmalıyız. Oruç yürekten olmalıdır
 
 18. ve 19. Yüzyıl Protestan Kiliseleri uyanış tecrübesi 
                        yaşamış oduklarından ruhsal açıdan durgun hissedilen 
                        dönemlerde Mesih’in huzurunu özleyerek oruç tutarlardı. 
                        Genellikle belli bir hafta sonu seçildikten sonra, 
                        cumartesi günü oruçlu dua için toplanırlardı. 
                        Kendilerini Kutsal Sözün açıklanmasına ve duaya adayıp 
                        Pazar günleri ise oruçsuz olarak ibadet ederlerdi.
 
 Kutsal Kitapta Tanrı halkının takvime göre (7. ayın 10. 
                        günü) tuttuğu en belirgin oruç, kefaret orucuydu. 
                        Bundan başka 4.ayın 7.günü, 5.ayın 9.günü, 7.ayın 
                        3.günü, 10.ayın 10.günü oruç tutmaktaydılar. 
                        Buna karşın Kutsal Kitapta Tanrı halkı üzüntülü ve 
                        sıkıntılı oldukları durumlarda (1.Samuel 1:7), ülkenin 
                        geleceği içinendişe duyduklarında (2.Samuel 1:12), 
                        günahtan dönmek ve tövbe etmek istediklerinde (1.Samuel 
                        7:6), Tanrı’dan ve O’nun öfkesinden korkulduğu 
                        zamanlarda (2.Samuel 12:6), günaha düştüklerinde (Ezra 
                        10:6), endişe ve karışıklığın olduğu zamanlarda 
                        (Hakimler 20:26), tehdit ve korku olduğu zamanlarda 
                        (2.Tarihler 20:3), oruç tutmaktaydılar.
 
 Yani orucu başlatan şey özel bir ay ya da gün değil, o 
                        an için yaşanılan özel durumlardı. Orucu başlatan şeyler 
                        takvimsel hesaplar değil, Tanrı ile aranan yakın ilişki 
                        ve Tanrı’dan yardım ve merhamet beklentisinin olduğu 
                        özel durumlardı.
 
 Mesela Kutsal Kitabın Yoel 1.14.ayetinde: ‘Oruç 
                        takdis edin, toplantıya çağırın, ihtiyarları ve 
                        memlekette oturanların hepsini Allahınız Rabbin evine 
                        toplayın ve Rabbe feryat edin’ sözleri ile görüyoruz 
                        ki, bunun gibi durumlarda Tanrı’nın halkı yılın herhangi 
                        bir gününde oruç başlatmaktaydı. Bu durumda orucu kilise 
                        uygun gördüğü her zamanda başlatabilir. Gerek ülkenin 
                        içinde bulunduğu durum gerekse kilisenin içinde bulundu 
                        zorluk yada ruhsal bir bereket ve ruhsal uyanış, veya 
                        kilisenin tarihindeki herhangi önemli bir olay oruç 
                        sebebi olabilir. Bunun dışında kiliselerin ibadet 
                        takvimlerinde cemaati teşvik ve hatırlatma için oruç ve 
                        perhiz günleri belirlenmiştir. Ancak bu takvimlerde 
                        belirtilen oruç günleri bir düzen olması için 
                        önerilmiştir. Belirlenmiş dönemler dışında kişiler 
                        isterse ayrıca oruç tutabilirler.
 
 Cemaatin tek bir beden olarak birlik içinde katıldığı 
                        orucun ruhsal bereketlerini yine bütün cemaat olarak 
                        birlikte paylaşması güzel bir tecrübe olacaktır. Bunun 
                        dışında elbette kişiler ayrıca oruç tutabilir.
 
 İsa Mesih 
                        hizmetine başlamadan önce 40 gün süre oruç tutmuştu. Bu 
                        orucun sonunda denendiğinde galip gelmişti. İsa Mesih 
                        oruç tutarken ruhsal ve bedensel olarak Tanrı ile 
                        birlikteydi. Bu süre içinde dünyasal işlerden 
                        uzaklaştığı için Tanrısal ve ruhsal olana 
                        yoğunlaşabilmişti. Kendisi bu alışkanlığı hayatın her 
                        gününe yayabilmeyi iyi biliyordu. Bu yüzden Yuhanna 4.34 
                        ayetinde ‘Benim yemeğim, beni gönderenin isteğini 
                        yerine getirmek ve O’nun işini tamamlamaktır’ 
                        diyerek orucun meyvalarını hayatın tamamına ve her 
                        alanına nasıl taşıdığını gösterir. İsa Mesih’in buradaki 
                        ifadesinden orucun; yiyeceğini dolaba kaldırıp aç 
                        kalarak değil, Tanrı sözü ve işi ile meşgul olarak 
                        yapılan bir ibadet olduğunu görüyoruz. İsa Mesih yaşamın 
                        her anına ve alanına taşıdığı orucun bu meyvası gereği, 
                        kendi etinden olandan kaçınmamış, bu yüzden vergi 
                        görevlilerinin ve günahkarların dostu olmakla 
                        suçlanmıştı. 
                        Yine Zakay’ın evine gittiği için günahkarlarla dost 
                        olamakla suçlanıyordu. 
                        Bu örneklerden açıkca anlaşıldığı gibi öncelikle 
                        tuttuğumuz orucun meyve vermesi önemlidir. Bu yüzden 
                        yılın dilediğimiz ayında oruca başlayabiliriz.
 Hangi Konularda Oruç Tutabiliriz ?
 
 Evlilik, iş değiştirmek, göç etmek, 
                        kilisede yeni bir göreve başlamak gibi önemli 
                        kararlarda, günahlılığımızdan tövbe etmek istediğimizde, 
                        sevinçli ya da üzüntülü olaylarda, ruhsal konularda 
                        bilgelik ve hikmet kazanmak için, gururumuzun kırılması, 
                        Tanrı’yı hayatımızda ve düşüncemizde yüceltmek için, 
                        alçakgönüllük ile Tanrı’ya hizmet etmek ve O’nun lütfunu 
                        daha iyi anlamak için, ruhsal savaşta galip gelmek ve 
                        şeytanın tuzaklarını kırmak için, zayıflıklarımızın 
                        kaldırılması ve özdenetim kazanmak için, Tanrı’nın bize 
                        yol göstermesi, bizi kuvvetlendirmesi, hayatımızdaki 
                        kurak olan alanları yeşertmesi, bize destek olması ve 
                        her alanda bizi bereketlemesi için oruç tutabiliriz.
 
                        Hayatımızda eksik olan 
                        ruhsal meyvaların çoğalması, Rab’den dilediğimiz 
                        birşeyin O’nun isteğine uygun olup olmadığını anlamak 
                        için oruç tutabiliriz. Tanrı’nın yön vermesini, 
                        iyileştiren, kutsayan merhametli elinin dokunmasını 
                        istediğiniz her durumda; yani hayatın her alanında 
                        karşılaştığımız iyi ya da kötü durumlarda oruç 
                        tutabiliriz.  
                        
                        Orucu Nasıl Tutmalıyız ?
 Genelde oruç, 
                        akşam bir kez yemek yedikten sonra ertesi akşama kadar 
                        devam eden süreye denir. Oruç tutan kişiler gün boyunca 
                        birşey yemez ve içmezler. 
                        Gün batımından sonra yenen yemekle oruç bozulur.
 
 Oruç döneminde et, tavuk hayvansal gıdalar (süt, peynir, 
                        yumurta) ve alkol kullanılmaz. Ancak bazı sebeblerden 
                        dolayı oruç tutamayanlar perhiz tutatbilir ya da gün 
                        boyunca sıvı şeyler (su veya meyva suyu) alarak 
                        oruçlarını hafifletebilirler (kısmi oruç ya da hafif 
                        oruç). Daniel 10:2-3 ayetlerindeki “O günlerde ben 
                        Daniel üç hafta yas tutyordum. Tam üç hafta doluncaya 
                        kadar iyi yemek yemedim ve ağzıma et ve şarap girmedi ve 
                        hiç yağ sürünmedim” sözlerinden kısmi oruç ya da 
                        hafif oruç tuttuğunu görüyoruz. Yani et ve tatlı 
                        yiyecekler değil, temel yiyecekler (su, ekmek gibi) 
                        alarak kısmi oruç tutmuştur. Oruç günlerindeki perhizde 
                        ise et ve tavuk haricindeki süt, yoğurt, peynir, yumurta 
                        ve ya bunlarla yapılmış yiyecekler alınabilir. Perhiz 
                        günlerinde günde birkaç kez böyle hafif yemekler 
                        yenilebilir.
 
 Eski Ahitte bayram ve sebt günlerinde oruç tutulmadığı 
                        için, kilise bayramlarda ve Yeni Ahit’in sebt günü olan 
                        pazar günleri oruç tutmayı tavsiye etmez. 
                        Ancak uzun oruç dönemlerinde cumartesi ve pazar günleri 
                        hafta boyu süren orucumuzun hafifletildiği ve 
                        gıdalarımıza dikkat ederek bedeni güçlendirdiğimiz 
                        günlerdir.
 
 Ayrıca uzun oruç dönemleri bir hafta ya da bir süre 
                        müsait olmayanların bu uzun dönem içindeki herhangi bir 
                        günde oruca katılmaları için bir kolaylıktır.
 
 Kutsal Kitabın Sebt günü ve bayram anlayışına burada 
                        ayrıca dikkat etmeliyiz. Çünkü günümüz insanları 
                        ‘bayram’ deyince tatil, deniz, alışveriş ve gezmek gibi 
                        şeyler düşünmektedirler. Oysa Kutsal Kitabın bayram ve 
                        Sebt günü anlayışında Tanrı halkının dünyasal olan 
                        şeyleri, ev ve iş ile ilgili planları, kafasını meşgül 
                        eden şeyleri bir kenara bırakması, Kutsal Yazılara ve 
                        bunları derin düşünmeye vakit ayırarak ruhunu 
                        dolayısıyla bedenini dinlendirdiği ve Tanrı’yı dinlemek 
                        için ayırdığı gündür. Dikkat edilirse gerek sebt günü 
                        gerekse bayram günleri Kutsal Kitap kültüründe Rab’be 
                        ayrılmış gün olarak ibadet öncelikli günlerdir. 
                        Elbetteki Tanrı’yı derin düşünmek ve Kutsal Kitap okumak 
                        için evden uzaklaşabilir, başka yerlere gidebiliriz. Ama 
                        hedef bir yerlere gitmekten önce Mesih İsa’nın 
                        hoşnutluğu olmalıdır. İşte bu günlerde yediğimiz 
                        yemekler ise Tanrı’nın zaferini kutladığımız ziyafetlere 
                        dönüşmüştür.
 
 Oruç zamanında bedensel alışkanlıklarımızı frenlemek ve 
                        özdenetim kazanmaya çalışarak nefsimizi terbiye etmeye 
                        ve disiplin altına almaya çalışarak Tanrı ile olan 
                        ruhsal bağlarımızı güçlendirmeye çalışırız. Ancak orucu 
                        bedene eziyet ve acı çektirme gibi düşünmek yanlıştır. 
                        Bu yüzden oruç esnasında ilaç alabilir, iğne olabiliriz. 
                        Uzun süreli oruç uygulamalarında sıvı şeyler alabiliriz. 
                        İşaya’nın ‘7Kendi ekmeğini aç olanla paylaşmak, 
                        10canının çektiği şeyi aç olana verirsen’ sözlerine 
                        baktığımızda orucun; aç kalarak Tanrı’ya ve ya insanlara 
                        bir performans sergilemekten çok, canımızın çektiği ve 
                        sevdiğimiz şeylerden bir süre için vazgeçmek ve bunları 
                        başkasıyla paylaşabilmek olduğunu görüyoruz. Bu anlamda 
                        et ve bazı hayvansal gıdalardan bir süre için uzaklaşıp 
                        bunlardan vazgeçilmesi bir oruçtur.
 
 Yine kişinin çok sevdiği veya alışkanlığı olan şeylerden 
                        vazgeçmesi aynı şekilde bir oruçtur.
 
 Dua ve kilise faaliyetleri gibi yürekten ve kendi özgür 
                        irademizle karar vererek yaptığımız oruç Tanrı ile olan 
                        ilişkimizi daha sağlam ve canlı kılacaktır.
 
 Oruç tuttuğumuz zamanlarda, ne kadar tutacağımız, nasıl 
                        ve ne şekilde tutacağımız konularında kafamızı meşgül 
                        eden sorular olduğu zaman Kutsal Ruh’ta dua ederek şu 
                        ayetleri hatırlamak bize yol gösterecektir.
 
 Koloseliler 2.20-23 ayetler :
 Mesihle birlikte ölüp dünyanın temel 
                        ilkelerinden kurtulduğunuza göre dünyada yaşayanlar gibi 
                        niçin “Şunu tatma”, “Bunu tatma”, “Şuna dokunma” gibi 
                        kurallara uyuyorsunuz? Bu kuralların hepsi, kullandıkca 
                        yok olacak nesnelerle ilgilidir; insanların buyruklarına 
                        ve öğretilerine dayanırlar. Kuşkusuz bu kuralların 
                        uydurma dindarlık, sahte alçakgönüllülük ve bedene 
                        eziyet açısından bilgece bir görünüşü vardır; ama doğal 
                        benliğin düşkünlüğünü önlemekte hiç bir yararları 
                        yoktur.
 |