Vaaz için Okuma Bölümü Elçilerin 
                                        İşleri 27:1-44
                                      { İtalya'ya doğru yelken açmamıza karar verilince, 
                                        Pavlus'la öteki bazı tutukluları Avgustus 
                                        taburundan Yulius adlı bir yüzbaşıya teslim 
                                        ettiler. Asya İli'nin kıyılarındaki limanlara 
                                        uğrayacak olan bir Edremit gemisine binerek 
                                        denize açıldık. Selanik'ten Makedonyalı 
                                        Aristarhus da yanımızdaydı. Ertesi gün 
                                        Sayda'ya uğradık. Pavlus'a dostça davranan 
                                        Yulius, ihtiyaçlarını karşılamaları için 
                                        dostlarının yanına gitmesine izin verdi. 
                                        Oradan 
                                        yine denize açıldık. Rüzgar ters yönden 
                                        estiği için Kıbrıs'ın rüzgar altından 
                                        geçtik. Kilikya ve Pamfilya açıklarından 
                                        geçerek Likya'nın Mira Kenti'ne geldik. 
                                        Orada, İtalya'ya gidecek bir İskenderiye 
                                        gemisi bulan yüzbaşı, bizi o gemiye bindirdi. Günlerce ağır ağır yol alarak Knidos 
                                        Kenti'nin açıklarına güçlükle gelebildik. 
                                        Rüzgar 
                                        bize engel olduğundan Salmone burnundan 
                                        dolanarak Girit'in rüzgar altından geçtik. 
                                        Kıyı boyunca güçlükle ilerleyerek Laseya 
                                        Kenti'nin yakınlarında bulunan ve Güzel 
                                        Limanlar denilen bir yere geldik. Epey 
                                        vakit kaybetmiştik; oruç günü bile geçmişti. 
                                        O mevsimde deniz yolculuğu tehlikeli olacaktı. 
                                        Bu nedenle Pavlus onları uyardı: "Efendiler" 
                                        dedi, "Bu yolculuğun yalnız yük ve 
                                        gemiye değil, canlarımıza da çok zarar 
                                        ve ziyan getireceğini görüyorum." 
                                        Ama yüzbaşı, Pavlus'un söylediklerini 
                                        dinleyeceğine, kaptanla gemi sahibinin 
                                        sözüne uydu. Liman kışlamaya elverişli 
                                        olmadığından gemidekilerin çoğu, oradan 
                                        tekrar denize açılmaya, mümkünse Feniks'e 
                                        ulaşıp kışı orada geçirmeye karar verdiler.Feniks, 
                                        Girit'in lodos ve karayele kapalı bir 
                                        limanıdır. Güneyden hafif bir rüzgar esmeye 
                                        başlayınca, bekledikleri anın geldiğini 
                                        sanarak demir aldılar; Girit kıyısını 
                                        yakından izleyerek ilerlemeye başladılar. Ne var ki, çok geçmeden karadan 
                                        Evrakilon denen bir kasırga koptu. Kasırgaya tutulan gemi rüzgara 
                                        karşı gidemeyince, kendimizi sürüklenmeye 
                                        bıraktık. Gavdos denen küçük bir adanın 
                                        rüzgar altına sığınarak geminin filikasını 
                                        güçlükle sağlama alabildik. Filikayı yukarı 
                                        çektikten sonra halatlar kullanarak gemiyi 
                                        alttan kuşattılar. Sirte Körfezi'nin sığlıklarında 
                                        karaya oturmaktan korktukları için yelken 
                                        takımlarını indirip kendilerini sürüklenmeye 
                                        bıraktılar. Fırtına bizi bir hayli hırpaladığı 
                                        için ertesi gün gemiden yük atmaya başladılar. 
                                        Üçüncü gün geminin takımlarını kendi elleriyle 
                                        denize attılar Günlerce ne güneş ne de 
                                        yıldızlar göründü. Fırtına da olanca şiddetiyle 
                                        sürdüğünden, artık kurtuluş umudunu tümden 
                                        yitirmiştik. Adamlar uzun zaman yemek 
                                        yiyemeyince Pavlus ortaya çıkıp şöyle 
                                        dedi: "Efendiler, beni dinleyip Girit'ten 
                                        ayrılmamanız, bu zarar ve ziyana uğramamanız 
                                        gerekirdi. Şimdi size öğüdüm şu: Cesur 
                                        olun! Gemi mahvolacak, ama aranızda hiçbir 
                                        can kaybı olmayacak. Çünkü kendisine ait 
                                        olduğum, kendisine kulluk ettiğim Tanrı'nın 
                                        bir meleği bu gece yanıma gelip dedi ki, 
                                        'Korkma Pavlus, Sezar'ın önüne çıkman 
                                        gerekiyor. Dahası Tanrı, seninle birlikte 
                                        yolculuk edenlerin hepsini sana bağışlamıştır.' 
                                        Bunun için efendiler, cesur olun! Tanrı'ya 
                                        inanıyorum ki, her şey tıpkı bana bildirildiği 
                                        gibi olacak. Ancak bir adada karaya oturmamız 
                                        gerekiyor." On dördüncü gece İyon 
                                        Denizi'nde sürükleniyorduk. Gece yarısına 
                                        doğru gemiciler karaya yaklaştıklarını sezinlediler. Denizin derinliğini 
                                        ölçtüler ve yirmi kulaç olduğunu gördüler. 
                                        Biraz ilerledikten sonra bir daha ölçtüler, 
                                        on beş kulaç olduğunu gördüler. Kayalıklara 
                                        bindirmekten korkarak kıçtan dört demir 
                                        attılar ve günün tez doğması için dua 
                                        ettiler. Bu sırada gemiciler gemiden kaçma 
                                        girişiminde bulundular. Baş taraftan demir 
                                        atacaklarmış gibi yapıp filikayı denize 
                                        indirdiler. Ama Pavlus yüzbaşıyla askerlere, 
                                        "Bunlar gemide kalmazsa, siz kurtulamazsınız" 
                                        dedi. Bunun üzerine askerler ipleri kesip 
                                        filikayı denize düşürdüler. Gün doğmak 
                                        üzereyken Pavlus herkesi yemek yemeye 
                                        çağırdı. "Bugün on dört gündür kaygılı 
                                        bir bekleyiş içindesiniz, hiçbir şey yemeyip 
                                        aç kaldınız" dedi. "Bunun için 
                                        size rica ediyorum, yemek yiyin. Kurtuluşunuz 
                                        için bu gerekli.Hiçbirinizin başından 
                                        tek kıl bile eksilmeyecektir." Pavlus 
                                        bunları söyledikten sonra ekmek aldı, 
                                        hepsinin önünde Tanrı'ya şükretti, 
                                        ekmeği bölüp yemeye başladı. Hepsi bundan 
                                        cesaret alarak yemek yedi. Gemide toplam 
                                        iki yüz yetmiş altı kişiydik. Herkes doyduktan 
                                        sonra, buğdayı denize boşaltarak gemiyi 
                                        hafiflettiler. Gündüz olunca gördükleri 
                                        karayı tanıyamadılar. Ama kumsalı olan 
                                        bir körfez farkederek, mümkünse gemiyi 
                                        orada karaya oturtmaya karar verdiler. 
                                        Demirleri kesip denizde bıraktılar. Aynı 
                                        anda dümenlerin iplerini çözüp ön yelkeni 
                                        rüzgara vererek kumsala yöneldiler. Gemi 
                                        bir kum yükseltisine çarpıp karaya oturdu. 
                                        Geminin başı kuma saplanıp kımıldamaz 
                                        oldu, kıç tarafı ise dalgaların şiddetiyle 
                                        dağılmaya başladı. Askerler, tutuklulardan 
                                        hiçbiri yüzerek kaçmasın diye onları öldürmek 
                                        niyetindeydi. Ama Pavlus'u kurtarmak isteyen 
                                        yüzbaşı askerleri bu düşünceden vazgeçirdi. 
                                        Önce yüzme bilenlerin denize atlayıp karaya 
                                        çıkmalarını, sonra geriye kalanların, 
                                        kiminin tahtalara kiminin de geminin öbür 
                                        döküntülerine tutunarak onları izlemesini 
                                        buyurdu. Böylelikle herkes sağ salim karaya 
                                        çıktı. }
                                      
                                      Dalgalarla boğuşmak hiç kolay bir şey değildir. Pavlus ve Aristarkus Roma’ya 
                                        doğru gerçekten oldukça zorlu bir yolculuk 
                                        yaşadılar. Aslında Tanrı Pavlus’un Roma’ya 
                                        gidip orada da tanık olacağı konusunda 
                                        bir önbildiride bulunmuştu (23:11). Herkesin umutsuzluk 
                                        içinde kıvrandığı bir ortamda Tanrı yine 
                                        bir görüm yoluyla bu önbildirisini Pavlus’a 
                                        hatırlatıp ona büyük bir cesaret vermiştir 
                                        (27:24) 
                                      Aslında Luka’nın burada bu olayı anlatması Tanrı’nın esas amacının saptırılamayacağını, 
                                        hiç bir şeyin Tanrı’nın esas planını değiştirmesine 
                                        engel olamayacağını vurgulamasıdır.
                                      Burada samimi bir inanlı ve önder olarak sorunların doruklara çıktığı bir 
                                        noktada, büyük bir kaos ortamında Tanrı’ya 
                                        ait olan kişinin nasıl davrandığını da 
                                        görüyoruz. Pavlus, bir tutuklu olduğu 
                                        halde bu bölümde oldukça etkin bir kişi 
                                        olarak karşımıza çıkıyor. Bu cesaretinin 
                                        en büyük sebebi herşeye kadir olanın vaadini 
                                        kendisine sürekli olarak hatırlatması 
                                        ve Pavlus’un bu vaat doğrultusunda yaşamını 
                                        sürdürmeye gayret etmesidir. 
                                      Tanrı, Pavlus’un Roma’ya gitmesi gerektiğini daha önce bildirmişti. Eğer Tanrı 
                                        böyle diyorsa demek ki, fırtınanın yolu 
                                        kesmesi düşünülemiyecekti. Hatta gemi 
                                        batsa, her birisi denizin derinliklerini 
                                        boylasalar bile eğer Tanrı diyorsa gitmesi 
                                        gereken yolcu yerine gidecekti. Pavlus, 
                                        böyle bir bilinçle hareket ediyor ve gemideki 
                                        kendisini götürmekle görevli askerlere, 
                                        insanlara cesur olmaları gerektiğini, 
                                        kurtulacakları müjdesini veriyordu. Gemideki 
                                        276 kişiye hiç bir şey olmayacaktı. Çünkü 
                                        Rab söylemişti: Cesur ol, Yeruşalim’de benimle ilgili 
                                        nasıl tanıklık ettinse; Roma’da da öyle 
                                        tanıklık etmen gerekir. 
                                      Bizler belki böylesine korkunç deniz fırtınalarına yakalanmamış olabiliriz. 
                                        Fakat bir çoğumuz deniz fırtınaları kadar 
                                        korkunç yaşam fırtınalarına yakalanıp 
                                        bir o yana bir bu yana savrulup duruyoruz. 
                                        Eğer böylesine güçlü yaşam fırtınalarına 
                                        yakalanıyorsak o zaman Tanrı Müjdesinin 
                                        yaşamın her alanında olduğu gibi fırtınalı 
                                        anlarında da bize söyleyecek çok sözü 
                                        olduğunu birlikte görebiliriz. 
                                      Eğer yaşam fırtınalarımızda Tanrı’ya 
                                        güvenirsek Tanrı’da bizi birçok kişiye 
                                        tanık olarak kullanacaktır. 
                                      Buradan üç ayrı ders çıkarabiliriz. 
                                      1. Tanrı yaşam fırtınalarımız üzerinde 
                                        hükümrandır. 
                                      Tanrısal hükümranlığın, egemenliğin ne demek olduğunun anlaşılacağı en güzel 
                                        zaman böylesine zorlu olan anlardır. Bazen 
                                        kişiler bazı ölümlerin, olayların Tanrı 
                                        istemi olmadığını söylerler. Bu insanları 
                                        rahatlatmak için söylenilen sözlerdir. 
                                        Tanrı herşey üzerinde kadir olandır( Elçilerin 
                                        İşleri 2:23; 4:27-28). Buradan üç pratik 
                                        sonuç çıkar: 
                                      A. Yaşamımızda birtakım şeylerin kontrol dışına çıkması, insana göre her ne kadar imkansız gibi görünse 
                                        de Tanrı’nın kontrolünden çıkması anlamında 
                                        değildir.
                                      Bu bölümde görüldüğü gibi gemi kontrol dışına çıkmıştı (27:15-20). Sanki herşey 
                                        korkunç fırtınanın ellerindeydi. Bugün 
                                        modern gemiler bile böylesi fırtınalarda 
                                        çaresiz kalabilmektedir. Geminin parçalanmasını 
                                        önlemek için ellerinden gelebilecek olan 
                                        herşeyi yapmışlardı(27:17). Libya kıyılarına 
                                        yakın bir yerde kontrolü tamamen kaybetmişlerdi. 
                                        
                                      Fakat Tanrı kontroldeydi. Bir kurtarış planı meleği aracılığıyla Pavlus’a 
                                        bildirilmişti. Geminin rotası kendiliğinden 
                                        Malta adasına doğru çevrilmişti. Burada 
                                        verilen onbeş kulaç sözü bugün gerçekten 
                                        St.Pavlus koyuna girişteki yerin ölçüsüyle 
                                        aynı olduğu görülmektedir. Bu da anlatının 
                                        doğruluğu güzel bir örnek olmaktadır (F.F. 
                                        Bruce, The Book of Acts s.514-515) Yani 
                                        kısacası Tanrı’nın Pavlus’a bildirdiği 
                                        gibi Malta adasına bugünkü Aziz Pavlus 
                                        körfezinden içeri doğru girmişlerdi. Kısacası 
                                        herşeyin tamamen kontrol dışı görüldüğü 
                                        bir durumda herşeyin sahibinin esaslı 
                                        kontrolü devam ediyordu. 
                                      B.Yaşamımızın herhangi bir noktasında bir fırtınaya yakalanmış olmamız demek 
                                        Tanrı’nın istemi dışında olmamız anlamına 
                                        gelmemektedir. 
                                      Bazen kendimizi birden bire yaşam fırtınalarından birinin ortasında bulduğumuzda 
                                        kendimizi Tanrı isteminden uzak bir ortamda 
                                        olarak düşünürüz. Hatta daha da ileri 
                                        gidip yaşamımızda belli bir takım günahlar 
                                        işlediğimiz için böylesi bir duruma düştüğümüzü 
                                        düşünürüz. Oysa belki de içinde bulunduğumuz 
                                        durum tam Tanrı’nın olmamızı istediği 
                                        durumdur. Oysa Tanrı Pavlus’a Roma’da 
                                        kendisi için tanıklık etmesi gerektiğini 
                                        söylemişti (23:11). Fakat Tanrı bunu söylerken 
                                        fırtına ve gemi kazası gibi bazı ayrıntıların 
                                        başına geleceğinden bahsetmemişti. 
                                      Matta 14:22’de Mesih İsa beş bin kişiyi doyurduktan sonra öğrencilerine, 
                                        tekneye binip kendisinden önce karşı yakaya 
                                        geçmelerini buyurdu. Buradaki 
                                        “buyurdu” sözüne bakarsak öğrencilerin 
                                        Mesih İsa’nın bu buyruğuna karşı pek bir 
                                        şey söyleme haklarının olmadığını görüyoruz. Böylesi bir buyrukla birlikte öğrenciler sorgusuz 
                                        sualsiz kendilerini 
                                      teknenin içinde bulmuşlardı. Aslında biraz daha okumaya devam ettiğimizde 
                                        Mesih İsa’nın öğrencilerini fırtınaya 
                                        doğru yolladığını anlıyoruz. Mesih İsa 
                                        böyle bir fırtınanın geleceğini biliyordu. 
                                        Fakat suyun üzerinde yürüyerek kendisinin 
                                        fırtına üzerindeki yetki olduğunu onlara 
                                        öğretmek istiyordu. Müthiş bir fırtınanın 
                                        ortasında olmalarına karşın aslında Tanrı 
                                        isteminde çok değerliydiler. 
                                      Tanrı’nın çocukları için olan isteminde bazen fırtınalarda vardır. 
                                      C. Fırtınaya yakalandığımız hiç bir zaman Tanrı’nın koruması dışında değiliz. 
                                         
                                      Gemiciler nerede oldukları ve gemiyi nasıl kontrol edebileceklerini bilmeselerde 
                                        Tanrı onların tam olarak nerede olduklarını 
                                        biliyordu. Bu gemi Tanrı’nın kendi radar 
                                        sisteminden hiç bir zaman çıkmamıştı. 
                                        Hem gemicilerin durumunu biliyor hem de 
                                        kendine ait olan Pavlus, Luka ve Aristarkus’un 
                                        durumunu biliyordu. Eğer sizin kendi akrabalarınız 
                                        ya da çocuklarınız bir gemide, arabada 
                                        ya da uçakta olsa doğal olarak aynı taşıt 
                                        içindeki bütün yolcuların sağlığı, canı 
                                        sizin için önemli olacaktır. Eğer siz 
                                        Mesih’e olan imanınızdan ötürü Tanrı’nın 
                                        çocuklarıysanız o zaman Tanrı sizi her 
                                        çeşit fırtınada koruyacaktır. Petrus, 
                                        bu nedenle bütün kaygılarınızı O’na yükleyin, çünkü O sizi kayırır (1.Petrus 
                                        5:6-7) demektedir. Burada gördüğümüz gibi 
                                        fırtınalı dönemlerimizde bizim yaşam kaynağımız 
                                        Tanrı’nın hükümranlığıdır. Ne olacaksa 
                                        olacaktır ama her şey her şeyimizin sahibi 
                                        Rabbin kontrolünde olacaktır. 
                                      2. Yaşam fırtınaları sırasında sorumluluğumuz 
                                        Tanrı’nın bizi gözetmesine açık bir biçimde 
                                        güvenmemizdir. 
                                      Tanrı’nin bizi korumasına açık bir biçimde güvenmemiz için elimizdeki metin 
                                        bize dört bakış açısı vermektedir. 
                                      A. Tanrı’nın korumasına açık bir biçimde güvenmemiz tedbiri ya da sağduyu 
                                        elden bırakmamız anlamına gelmez. 
                                       Pavlus büyük bir iman adamıydı. Böyle bir durum içinde bile inandığı Tanrısı 
                                        için büyük bir tanıklıkta bulunuyordu 
                                        (27:25) Hatta adamları bu yolculuk için 
                                        uyardığı sırada bile aslında Rabbe güveniyordu. 
                                        Çünkü denize açıldıkları mevsim aslında 
                                        seyahat için uygun bir mevsim değildi. 
                                        Aslında kayıtlara bakılırsa bu seyahatin 
                                        gerçekleştiği dönemin Yom Kippur olduğu 
                                        söylenmektedir. Dolayısı ile Yahudiler 
                                        bu bayramı genelde eylül ya da ekim aylarında 
                                        kutluyorlardı. Eylül’ün 14’ünden Kasım’ın 
                                        11’ine kadar Akdeniz’de yolculuk riskliydi. 
                                        Zaten Kasım 11’den itibarende sık rastlanılan 
                                        fırtınalar nedeniyle kış dönemi bitene 
                                        kadar böyle yolculuklar yapmıyorlardı. 
                                        Demek ki, Pavlus burada bir vahyi değil, 
                                        sağduyuyu konuşturuyordu. Zaten başından 
                                        üç kez de deniz kazası geçmişti(2.Korintliler 
                                        11:25) 
                                      Aynı zamanda hem geminin sahibi hem de kaptan kışı Feniks’te geçirmeye karar 
                                        verdi. Feniks, Girit’in lodos ve karayele 
                                        kapalı bir limanıydı(Elçilerin İşleri 
                                        27:12b).Ama güneyden hafif bir rüzgar 
                                        almaya başladıklarında zamanın geldiğini 
                                        zannederek harekete geçmişlerdi. 
                                      Burada Luka’nın vurgulamak istediği gerçekten Pavlus’un tedbiri elden bırakmak 
                                        istemediği ve sağduyusunu kullandığı gerçektir. 
                                        Tanrı’ya güvenmek ve aynı zamanda aklınızı 
                                        kullanmak birbirine aykırı olan şeyler 
                                        değildir. Akıl Tanrı vergisidir. O’nun 
                                        kelamıyla ve Ruhuyla yuğrulduğunda esaslı 
                                        kullanılabilir. 
                                      B. Tanrı’nın korumasına güvenmek demek fırtınalı dönemlerde Tanrı tanımaz 
                                        insanlardan farklı davranmamız anlamındadır. 
                                        
                                      Pavlus, Tanrı’ya olan imanından ötürü bu umutsuz durum içinde herkesden oldukça 
                                        farklı davranıyordu. Elbette belli bir 
                                        müddet hem Pavlus’un, hem Luka’nın, hem 
                                        Aristarkus’un umutları kaybolmuş gibi 
                                        oldu. Korku içindeydiler. Çok doğal olarak 
                                        insani tepkiler veriyorlardı ve insan 
                                        oldukları için de vermek zorundaydılar. 
                                        Luka, elçilerin işleri 27. bölüm 20. ayette 
                                        artık kurtuluş umudunu tümden yitirmiştik 
                                        demektedir. Meleğin Pavlus’a sözü korkma Pavlus, Sezar’ın önüne çıkman 
                                        gerekiyor. Dahası Tanrı, seninle birlikte 
                                        yolculuk edenlerin hepsini sana bağışlamıştır 
                                        (27:24) şeklindedir. Bütün bu sözler Pavlus’un 
                                        korktuğunu göstermektedir. 
                                      Burada melek Tanrı’nın daha önce verdiği sözü ona hatırlatmıştı. Hatta bütün 
                                        gemidekilerinde kurtulacağını söylemişti. 
                                        Dikkat ederseniz Pavlus gemidekilere “size 
                                        böyle olacağını söylemiştim” tarzında 
                                        kızgınlık dolu sözler yerine teşvik edici 
                                        sözler kullanmaktadır. Yemek yemeleri, 
                                        güç kazanmaları için onları teşvik etmeye 
                                        çalışmıştır (27:34). Özellikle bir lokma 
                                        ekmek yemeden önce dua etmesi de Tanrı’ya 
                                        olan güveninin ne denli tam olduğunun 
                                        ifadesidir. 
                                      Eğer bizler böylesine zorlu yaşam fırtınaları içinden geçiyorsak ve Mesih’in 
                                        evladı olduğumuzu kabul ediyorsak, o zaman 
                                        fırtına ortasında sürekli olarak Tanrı’nın 
                                        yüzünü aramamız ve Tanrı’yla yürümemiz 
                                        gerekmektedir. Süleyman’ın Özdeyişleri 
                                        1:24-29’da sizi çağırdığım zaman beni reddettiniz. Elimi 
                                        uzattım, umursayan olmadı. Duymazlıktan 
                                        geldiniz bütün öğütlerimi, uyarılarımı 
                                        duymak istemediniz. Bu yüzden ben de felaketinize 
                                        sevineceğim. Belaya uğradığınızda, bela 
                                        üzerinize bir fırtına gibi geldiğinde, 
                                        bir kasırga gibi geldiğinde felaketiniz, 
                                        sıkıntıya, kaygıya düştüğünüzde, sizinle 
                                        alay edeceğim. O zaman beni çağıracaksınız, 
                                        ama yanıtlamayacağım. Var gücünüzle arayacaksınız 
                                        beni, ama bulamayacaksınız. Çünkü bilgiden 
                                        nefret ettiniz. Rab’den korkmayı reddetiniz 
                                        demektedir. 
                                      Eğer biz hayatımızın bütün günlerinde, normal zamanlarda da düzenli olarak 
                                        Rab’bi ve O’nun hikmetini ararsak, fırtınalar 
                                        vurduğu zaman O’nu bildiğimiz ve O’na 
                                        güvendiğimiz için bütün her şeyimiz diğer 
                                        insanlardan farklı olacaktır. 
                                      C. Açık bir biçimde Tanrı’nın korumasına güvenmek Tanrı’nın bizi fırtına dışına 
                                        çıkartma konusunda verdikleriyle mücadele 
                                        etmeme anlamında değildir. 
                                      Melek herkesin kurtulacağı konusunda Pavlus’a vaatte bulunmuştu(27:24). Fakat 
                                        son gece, gemiciler gemiden kaçmaya çalışıyorlardı. 
                                        Baş taraftan demir atacakmış gibi 
                                        yapıp filikayı denize indirmişlerdi 
                                        (27:30). Pavlus olanları görmüştü ve gemide 
                                        kalanların gemicilere ihtiyacı olduğunu 
                                        biliyordu. Bu nedenle Pavlus, 
                                        yüzbaşıyla askerlere “Bunlar gemide kalmazsa, 
                                        siz kurtulamazsınız” dedi (27:31) 
                                        Bu kez yüzbaşı Pavlus’u dinlemişti ve ipleri kesti. Böylelikle hiç kimsenin gemiden 
                                        kaçması mümkün değildi. Daha sonra güçlü 
                                        kalmaları için yemek yemek zorunda oldukları 
                                        için yine Pavlus’un bu konudaki hikmetli 
                                        uyarısını kale aldılar. 
                                      Baş bir deyişle, Tanrı herkesin kurtulduğunu duyurduğu halde Pavlus bu kurtuluşun 
                                        oturarak değil bir takım yolların uygulanmasıyla 
                                        mümkün geleceğini biliyordu. Bu nedenle 
                                        gemicilerin kaçmaması gerekiyordu, büyük 
                                        bir güce ihtiyaç vardı. Bu bağlamda Tanrı’nın 
                                        her milletten, her lisandan ve etnik kökenden 
                                        birtakım kişilere Mesih İsa’nın kanında 
                                        satın alındıkları için cennette olacaklarını 
                                        vaat etmiş olması düşünülmelidir (Vahiy 
                                        5:9). Fakat Mesih İsa aracılığıyla aldığımız 
                                        kurtuluşun tam anlamıyla gönenilmesi dualarımızla, 
                                        sunularımızla, Mesih adını müjde için 
                                        gitmemizle, müjdeyi vaaz etmemizle, Rab’be 
                                        uygun bir yaşam sürmemizle mümkün olacaktır. 
                                        Tanrı kendine seçtiği kişileri hükümranlığı 
                                        altında kurtarmaktadır fakat bu kurtuluşta 
                                        bir takım unsurların kullanılmasına yol 
                                        açar. 
                                      D. Açık bir biçimde Tanrı’nın korumasına güvenmek Tanrı fırsat verdikçe sözel 
                                        anlamda da tanıklık yapmamız anlamına 
                                        gelir. 
                                      Tanrı, melek aracılığı ile vaadini hatırlattıp teşvik ettiği zaman Pavlus 
                                        bunu kendisine saklamadı. Bu teşviki dışarıya 
                                        aktarıyordu. İnsanların kendisine olumlu 
                                        bakması, kendisi hakkında olumlu düşünmesi 
                                        için bu durumu kullanmıyordu. Pavlus, 
                                        bu zorlu durumu aldığı teşvikle Tanrı’yı 
                                        vaaz etmek için kullandı. Tanrı’nın kendisine 
                                        ait olanlara olan vaadini hatırlatmak 
                                        için kullandı. Herkesin yemek yiyerek 
                                        güçlenmesini istedi. Yemek yemeden önce 
                                        neden bu putperestlerin önünde dua edeyim 
                                        ki, tarzında bir düşünceyle davranmadı. Aksine herkesin önünde açık bir biçimde Tanrı’ya hamtlar 
                                        sundu ve öyle yemek yemeğe başladı (27:35) 
                                        
                                      Böyle zorlu anlarda insanlar ruhsal anlamda Tanrı’ya çok açıktırlar. Yaşam 
                                        kontrolümüz dışındaysa ve hiç bir şeyin 
                                        işlemediğini görüyorsak o zaman genelde 
                                        yüreğimiz kendi esas sahibi olan Tanrı’ya 
                                        yönelmeye başlar. Bizler böyle durumlarda 
                                        bulunan insan kardeşlerimize gerçek olan 
                                        ve yaşayan ve sonsuzluğu bize Oğlu Mesih 
                                        İsa aracılığıyla sunan Tanrı’yı cesur 
                                        bir biçimde anlatmakta tereddüt etmemeliyiz. 
                                        
                                      3. Tanrı fırtınalı dönemlerde kendisine 
                                        olan güvenimizi bir çokları için bir tanıklık 
                                        unsuru olarak kullanacaktır. 
                                      Denizciler Pavlus’tan Tanrı’nın kendilerini kurtaracağı konusundaki müjdeyi 
                                        duymuşlardı fakat Pavlus’un tanıklığını 
                                        bir kenara atarak kendi insiyatiflerini 
                                        ele almaya kalktılar. Oysa Tanrı insanlığa 
                                        oğlu Mesih İsa aracılığıyla tek bir kurtuluş 
                                        sunmaktadır. İnsanların kendi kendilerini 
                                        kurtarmalarına ya da kurtuluş yolları 
                                        edinme çabaları ile ilgilenmemektedir. 
                                        Gemide bir kişinin Tanrı’ya tam olarak 
                                        güvenmesi Tanrı gerçeğini onun yaşamında 
                                        gören birçokları için büyük bir kurtuluş 
                                        olacaktır. 
                                      Sonuç: 
                                      1735 yılında İngiltereden yeni dünyaya doğru yol alıyordu. Bu gemide genç 
                                        Anglikan vaizi John Wesley’de vardı. Pastör 
                                        o0larak hizmet vermek için Amerikaya gidiyordu. 
                                        Yolda büyük bir fırtına patlamıştı. Wesley 
                                        bir vaiz olmasına ve Tanrı’ya güvenmesine 
                                        karşın oldukça korkmuştu. Hayatı için 
                                        endişe duymuştu. 
                                      Fakat kızılderililere Rab’bi müjdelemek için Amerika’ya giden Alman imanlı 
                                        gurubunu görünce çok şaşırdı. Hiç korkmuş 
                                        görünmüyorlardı. Fırtına boyunca sakin 
                                        bir biçimde ilahiler söylüyorlardı. Yolculuk 
                                        tamamlandığında Wesley onların önderlerine 
                                        bu dinginliğin nedenini sordu. Soruya 
                                        bir soruyla cevap gelmişti: Wesley Mesih’e 
                                        inanıyor muydu? Wesley: “Evet, inanıyordu 
                                        ama sözlerin boş olduğundan korktu” 
                                      Wesley’in hem kişisel anlamda hem de hizmet anlamında Amerikadaki deneyimi 
                                        oldukça başarısız olmuştu. İngiltereye 
                                        geri döndü. Yine o gemideki gurup olan 
                                        Moravian’lardan biri olan Peter Boehler 
                                        ile bir gün konuşurken kurtaran imanının 
                                        eksik olduğundan bahsetti. 24 Mayıs 1738 
                                        yılında her şeyi değiştiren bir deneyim 
                                        yaşadı. Yazılarında bu olaya ilişkin şöyle 
                                        diyor: 
                                      Bir akşam, Aldersgate caddesinde pek isteksizce bir topluluğa katıldım. Bir 
                                        kişi Luther’in Romalılar mektubuna girişini 
                                        okuyordu. Tanrı Mesih İsa aracılığıyla 
                                        yüreğimi değiştirmeye başladığı o anda 
                                        saat dokuza çeyrek vardı ve yüreğimin 
                                        müthiş bir şekilde yandığını hissetim. 
                                        Mesih İsa’ya tam olarak güvendiğimi hissediyordum, 
                                        kurtuluş için yalnız Mesih İsa vardı ve 
                                        günahlarımın, hatta benim bile günahlarımın 
                                        bu yolla bağışlandığına ve günahın ve 
                                        ölümün yasasından kurtulduğuma bütün yüreğimle 
                                        inanıyordum. 
                                      Bu büyük müjdecinin gerçek anlamda tövbe etmesine yol açan fırtına ortasındaki 
                                        bu Almanyalı imanlıların Tanrı’ya olan 
                                        tam güvenleriydi. Eğer yaşamınızda müthiş 
                                        bir fırtınanın ortasındaysanız şunu bilin 
                                        ki, sizi ebedi sevgi ile seven ve kendisine 
                                        çeken Tanrı sizin O’na tam olarak güvenmenizi 
                                        istiyor. 
                                      Eğer O’na açık bir biçimde tam olarak güvenirseniz, kurtuluşu bilmesi gereken 
                                        birçokları için Tanrı sizi tanık olarak 
                                        kullanacaktır. Emin olmanız gereken tek 
                                        şey bütün evren fırtınadan sarsılsa bile 
                                        eğer O’na tam güveniyorsanız O sizi kendisinde 
                                        saklayacaktır.